Kitap:Fasıldan Fasıla 2
Orta Asya’ya açılmada çok geç kaldık. Bunda devlet ve millet olarak hazırlıksız yakalanmamızın payı oldukça büyük. Hele ticarî ve sınaî yatırım sahalarında, eğitim alanında olduğu kadar bile başarılı olamadık. Hâdiseler beklenildiğinin aksine tabiî seyri içinde gelişti ve milletçe gereken performansı gösteremedik.
Hâlbuki çeşitli kurullar teşkil edip, Orta Asya’nın ticarî ve sınaî sahalarla alâkalı ihtiyaç haritasını çıkartarak iş adamlarımızı oralara, hem de bilinçli olarak teşvik edebilirdik. Yani bir anlamda rehberlik hizmeti verip neticeyi değiştirebilirdik. Gerçi bu mevzuu daha köklü bir şekilde devlet ele almalıydı. Yani enformasyon büroları kurarak, kanunî düzenlemelerde bulunarak, oralara gidip yatırım yapacak iş adamlarımıza kolaylıklar göstermeli, ülkeler arası düzeyde anlaşmalar yapılmalıydı… Ne var ki, bütün bunların yapıldığını söylemek oldukça zor. O hâlde, mademki devlet çapında bu mesele ele alınmıyor, “Hepsi elde edilemeyen bir şey, bütün bütün terk edilmemeli.” fehvâsınca millet olarak, halk olarak biz, bize düşeni yapmalıydık.. veya hâlen daha yapabiliriz. Bu uğurda boşa geçen her saniye, bizim dünyamız adına büyük bir kayıptır. Bunu bugünlerde çokları anlamasa da, yarın anlayacak ve pişman olacaklar ama, ne fayda!..
Ayrıca bu hakikat bize çok umumi bir prensibi hatırlatıyor. Altyapısı olmayan meselelerde kat’iyen başarılı olunamıyor. Yani siz bir doping ilacı veya hormon veriyorsunuz. O hormonlu yapı kısa zamanda netice verse bile geçici oluyor ve tesiri devam etmiyor. Bizim ticarî sahada Orta Asya’ya açılmamızı da bu açıdan değerlendirebiliriz. Zira çok arkadaşlarımız his, heves, teşvik… unsurları ile gittiler ve acıdır, muvaffak olamadılar. Demek köklü ve kalıcı yapılanmalara gidebilmek için, altyapının tam olması gerekmekte. Bunun için de uzun zaman çile, ızdırap ve uzman kadro gerekecek.
1995 yılı Nisan ayında yapılan bir sohbetten derlenmiştir.