Kitap:Fasıldan Fasıla 2
Damat Efendi lakabıyla meşhur Mecmeu’l‑enhur sahibi Muhammed İbn Süleyman, talebelik günlerinden birinde, gece yarısı, mum ışığı altında ders çalışmaktadır. Bir ara kapı çalınır. Açar. Karşısında bir genç kız durmaktadır. Yolunu kaybettiğini ve ortalıkta başkaca da bir ışık görmediği için buraya geldiğini söyler. Molla, onu içeriye alır. Sonra da kendini yine dersine verir.. verir ama, sabaha kadar ara sıra elini, yanan mumun üzerine tutmayı da ihmal etmez. Evet, sabaha kadar bunu pek çok defa tekrar eder. Gün ışıdıktan sonra genç kız oradan ayrılır. Evine döner. Burası Osmanlı vezirlerinden birinin sarayıdır. Ve bu genç kız da o vezirin kerimesidir. Saray halkı, ona geceyi nerede ve nasıl geçirdiğini merakla sorarlar. Çünkü bütün gece onu aramış ama bir türlü bulamamışlardır. Genç kız, başından geçenleri ve gördüklerini bir bir anlatır. Vezir, mollayı sarayına davet eder ve niçin sabaha kadar elini yanan mumun üzerinde tuttuğunu ve elinin yanmasına sebep olduğunu sorar. Molla: “Yolunu kaybettiği için kapımı çalan genç kızı dışarda bırakamazdım. Bu sebeple onu odama aldım. Nefsimin desiselerine karşı koyabilmek için de, elimi ara sıra mumun bana Cehennem’i hatırlatan alevi üzerine koydum. Ve böylece yanlış bir şey yapmaktan kurtuldum.” der.
Esasen, her haram kapımızı çaldığında, takip etmemiz gereken yol irademizin hakkını verme şeklinde olmalıdır. Zaten, her haramın zehirli bal olduğu da bilinen gerçeklerden değil mi? İnsan, geçici ve süflî zevkleri ebedî ve ulvî Cennet zevkine tercih etmemeli...