Sakal bırakma
Tahmini okuma süresi: 2 dk.
497 defa okundu.

Kitap:Fasıldan Fasıla 2



Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), ne nübüvveti öncesinde ne de nübüvveti döneminde sakalını kestiği vâkidir. Gerçi, M. Ebû Zehra gibi bazı âlimler, Efendimiz’in sakal bırakmasını devrin âdeti şeklinde telâkki ediyorlarsa da,[1] Efendimiz’in bizzat sakalı emretmesi ve sakal bırakması, sakalın sünnet olduğunun münakaşa edilemeyeceğini göstermektedir.[2]

Ne var ki, sakal bırakmak sünnet ise de, bırakmamak haram değildir. Bilhassa günümüzde, bir Müslüman’ın içtimaî hayatın çarkları arasında farzları ikame ettikten sonra, bir kısım sünnetlerdeki kusurundan dolayı tenkit edilmemesi esastır. Bu itibarla, bazı önemli mülâhazalarla sakal bırakmayan Müslümanların kılık‑kıyafet ve dış görünüşlerinden ziyade, gerçek niyetlerine ve sergiledikleri tavra bakılmalıdır.

Yeri gelmişken, bir hususa daha temas etmeden geçemeyeceğim. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), ashabını, öncelikle müşriklere benzemekten men etmiş,[3] Ehl‑i Kitab’a benzeme hususunda bir sınırlandırma getirmemişti. Çünkü menşe itibarıyla onlar, semavî bir dine dayanıyorlardı. Daha sonra, müşriklere de, Ehl‑i Kitab’a da benzememe O’nun bir şiarı oldu.[4] O, saç‑sakal dahil her şeyde Müslüman’ın kendisi olmasını arzu ediyor ve İslâmî şahsiyet, İslâmî kimliğin korunmasını hedefliyordu. Mühim olan da budur. Aşamadığımız birtakım gerçekler olsa bile, Müslüman daima kendi olmaya çalışmalı, takıldığı yerde de niyetini sağlam tutarak, her şeye rağmen farzları ve hususiyle bugün en önemli farz olan iman ve Kur’ân hizmetini ikameye devam etmelidir.



[1] Muhammed Ebû Zehra, Usûlü’l-fıkh s.38. [2] Bkz.: Buhârî, libâs 64, 65; Müslim, tahâret 52-55. [2] Buhârî, libâs 64; Müslim, tahâret 54. [2] Bkz.: Ebû Dâvûd, salât 88; Abdurrezzak, el-Musannef 4/287; el-Bezzâr, el-Müsned 8/406.