Kitap:Fasıldan Fasıla 2
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) sadaka ve zekâtın malı eksiltmediği, bilakis artmasına sebep olduğu üzerinde ısrarla durur: “Sadaka (zekât), maldan hiçbir şey noksanlaştırmaz.”[1]
Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu ifadesinden, Allah’ın emtiaya bereket vermesi neticesinde, zâhirdeki noksanlaşmanın, bu bereketle izale edilmesi anlaşılabileceği gibi, getirdiği sevap cihetiyle, az fedakârlıkla çok sevap kazandırması da anlaşılabilir.
Zekâtın hem Hakk’a hem de halka karşı bir teminat unsuru olduğunu Muhbir‑i Sadık olan Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğrenmekteyiz: “Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin, belâlara karşı dualarla hazırlıklı olun!”[2]
Yani fakirin eli ve dili zekâtla başkalarına zarar veremez hâle gelecek ve siz, başkaldırmaya müheyya bir sınıfın önünü, hem de daha onun aklına kötü duygular gelip taht kurmadan evvel izale etmiş; malınızı, sağlam kalelerin, yüksek surların koruması altına almış ve onu emniyete, güvene kavuşturmuş olacaksınız.
“İnfak et ki, infaka mazhar olasın!”[3] diyen Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), sadakanın, Allah tarafından artırılacağını da şu ifadeleriyle anlatmaktadır: “En temizinden –ki Allah en temizini kabul eder– veren birisinin sadakasını Rahman olan Allah alır. Bu bir hurma bile olsa, Rahman’ın elinde öyle bereketlenir ki, Uhud’dan daha büyük olur. Aynen sizden biriniz, tayını veya deve yavrusunu besleyip büyüttüğü gibi, Allah da (celle celâluhu) sizin sadakalarınızı öyle geliştirir.”[4]
Görüldüğü gibi zekâtı verilen mal, Allah’ın teminatı altında ve Resûlü’nün müjdeleriyle, eksilme değil bilakis artma durumundadır. Zaten, yaşanmış ve yaşanmakta olan birçok hâdise de bunun açık delilidir.