İstidatları kullanmada Efendimiz’in fetaneti
Tahmini okuma süresi: 4 dk.
333 defa okundu.

Kitap:Fasıldan Fasıla 2





Soru: “Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) insanları istidat ve kabiliyetine göre kullanması fetanetinin bir buududur. O kimi nerede istihdam ettiyse mutlaka isabetli olmuştur.” deniliyor.[1] Hâlbuki, Hazreti Halid, irşad adına gittiği Yemen’de muvaffak olamamıştır. Bu hususu nasıl izah edebiliriz?

Cevap: Hazreti Halid’in irşad için Yemen’e gönderilmesi ve bir müddet sonra geriye alınıp yerine Hazreti Ali’nin vazifelendirilmesi bir vak’adır.[2] Ama bu vak’anın, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) için söylenen yukarıdaki hükümle çelişkili bir yanı yoktur. Şöyle ki:

Evvela: Hazreti Halid hassas bir insandır. Hatta bazı zayıf rivayetlerin anlattığına göre, daha İslâm’a girişinin ikinci gününde, sefere çıkan bir seriyyeye katılamadığı için, evine çekilmiş ve sabaha kadar ağlamıştı. Bundan da anlaşıldığı üzere, O’nun irşad ve tebliğ adına dahi olsa, bazı beklentileri vardı. O her zaman aktif ve vazife peşindeydi. Şimdi böyle bir kabiliyet ve istidadı yerli‑yerinde kullanmak oldukça zor bir meseledir. Bu zorluğun bir yönü istihdam edene ait olsa da –ki Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) için böyle bir durum söz konusu olamaz– diğer yönü de Hazreti Halid’e aittir. Çünkü o esnada Hazreti Halid, verilen her şeyi yapabileceğine inanmaktadır. Onun içindir ki, Efendimiz, Hazreti Halid’i Yemen’e göndererek âdeta eline bir mezura vermiş ve ona, “Kendi boyunun ölçüsünü kendin al!” demiştir. Böyle bir tecrübeye Hazreti Halid’in ihtiyacı vardır. Öyleyse irşad adına yapılan böyle bir gönderme işi, Yemenlileri olmasa bile, Hazreti Halid’i irşad etme bakımından fevkalâde isabetli ve yerindedir.

İkincisi: Yemenliler fıtrat itibarıyla sert ve haşindir. Öncelikle Hazreti Halid’in gönderilmesi, onların huşûnetini tâdil etme hikmetine mebnidir. Nitekim Hazreti Halid, üzerine aldığı bu misyonu hakkıyla eda etmiş ve kendisinden sonra gelecek Hazreti Ali’ye hizmet edebileceği müsait bir zemin hazırlamıştır. Şimdi eğer Hazreti Halid bu gayeye yönelik Yemen’e gönderildiyse, yine isabet ortadadır.

Üçüncüsü: Önce Hazreti Halid’in sonra Hazreti Ali’nin Yemen’e gönderilmesi, Hazreti Ali’nin irşad ve tebliğdeki performansını ispata müteveccih de olabilir. Yani Hazreti Halid gibi büyük bir istidada kıyasla bu başarının elde edilmesi onun sahabe arasındaki seçkin mevkiini daha da kuvvetlendirmiştir. Hazreti Ali’nin ileride yükleneceği misyon adına böyle bir teyide ihtiyacı vardır.

Dördüncüsü: Allah Resûlü bilmektedir ki, o işin ehli Hazreti Ali’dir. Ama, ilk anda onun gönderilmesi, bilhassa İslâm’a yeni girenlerin aklına yanlış düşünceler getirebilir ve bu tayin, bir akraba kayırılması şeklinde yorumlanabilirdi. Bu ise, bir lider olarak Allah Resûlü’nün bulunduğu durumun nezaketine muvafık olmazdı; dolayısıyla da yanlış düşünce sahiplerinin mahvına sebebiyet verebilirdi. İşte bütün bunları önlemek için Allah Resûlü, Yemen’e önce Hazreti Halid’i gönderdi. O, askerî sahada yakaladığı başarı baremini, irşad ve tebliğde tutturamadı. Ardından Hazreti Ali vazifelendirildi. Bu tavzifin töhmete bulaşacak hiçbir tarafı yoktu. Zaten Hazreti Ali de elde ettiği başarılarla bu ikinci tayinin isabetini ispat etmişti.

Düşünülse daha başka hikmetler de söylenebilir. İşte bütün bunlar ve bunlara benzer hikmetler içindir ki Allah Resûlü, Hazreti Halid’i Yemen’e göndermiştir.. ve O’nun bu istihdamı hikmetler açısından gayet isabetli olmuştur.



[1] Bkz.: M. F. Gülen, Sonzuz Nur 2/114.[2] Bkz.: et-Taberî, Tarihu’l-ümem ve’l-mülûk 2/197; er-Rûyânî, el-Müsned 1/218; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 2/369.