Kitap:Fasıldan Fasıla 2
Şunu kesin bir dille ifade etmek isterim ki; günümüzde kasdî ve iradî günahlara girmeden kırk gün yemesine-içmesine dikkat eden, aldığı gıdayı asgari seviyeye indiren ve ruhî melekelerini ibadet ve oruçla besleyen bir insanın, kabiliyet ve kapasitesi ölçüsünde, gözü mânâya açılır ve bir kısım hakikatler ona ayan beyan görülebilir. Gözün mânâya açılmasının da elbette kendine göre usûl ve prensipleri vardır. Ancak arz ettiğimiz hususlar bu mevzudaki prensiplerin başında gelir.
Gözün açılması, insanın gayba muttali olması ve eşyanın perde arkasını müşahede, elbette ki mutlak kemalin esası ve temeli değildir. Öyle olsaydı, Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve diğer sahabilerin binlerce kerameti olması gerekirdi. Hâlbuki onların bir ikisinin dışında kerameti söz konusu olan kimse yok gibidir. Olanların da, ikram nev’inden birkaç kerameti vardır.[1] Ama yine de gözün mânâya açık olması, büyüklüğün bir buudu kabul edilebilir. İnsanlar mutlaka vilâyete karşı imrendirilmelidirler. Eserlerde vilâyet‑i kübrâyı temsilen yapılan işaretler de böyle birer teşvik olsa gerek...[2]