Kitap:Fasıldan Fasıla 4
İtkan, herhangi bir hakikate yakından vakıf olup delilleriyle bilerek inanmak ve onu pürüzsüz ve sağlam bir şekilde uygulamak demektir. Kur'ân-ı Kerim, De ki: Amel edin! Yaptıklarınızı hem Allah, hem Resûlü, hem de mü'minler görecektir.' (Tevbe, 9/105) âyetiyle itkana işaret etmektedir ki, bu 'Amellerinizi Allah ve Resûlullah'ın teftiş ve kontrolüne arz edecek şekilde itkan ruhuyla, arızasız ve mükemmel yapın.' demektir. Efendimiz (s.a.s) de bir hadis-i şeriflerinde: 'Allah, yaptığı işi itkan üzere yapan insanı sever.' buyurmaktadır.
Meselâ bir binanın mimarisini düşünecek olursak binanın mukavemet ve statik açıdan sağlam bir zemine oturması, mimarı hayrette bırakacak şekilde ayarlanması itkan ruhunun mimariye yansımış şekli denilebilir.
İtkan, insanın mevcudu en iyi şekilde kullanması, gücünün yettiği şeylerde çok sağlam ve göz, gönül doldurucu bir iş ortaya koymasına da denir. Buna, insanın yemesinden içmesine, yatmasından kalkmasına, konuşmasından ibadet ü taatına kadar sergilemiş olduğu davranış düzeni demek de mümkündür. İnsanın davranışlarının sağlam olması, yine sağlam bir kaynaktan nebaan etmesine vâbestedir. Bu kaynak, insanın ledünniyatında meknuz (gizli) olan 'ihsan şuuru'dur. Bu mânâda dışa sızan itkan, içteki ihsanın bir tezahürüdür.
İhsan, Efendimiz'in (s.a.s) 'Senin görüyormuşcasına Allah'a ibadet etmendir sen O'nu görmesen de O seni görüyordur.' ifadeleriyle, Allah'ı görüyor gibi kulluk yapmaktır. İşte bu şuura ulaşan insanlar, sadece ibadet ü taatta değil muamelâta müteallik meselelerde de ihsan şuuruyla hareket ederler.
Evet itkan ile ihsan, bir vahidin iki yüzü gibidir. Bu iki temel esasa bağlı olarak insanın amellerini bir tertip ve düzene koyması, saadet-i dâreyne ulaşmada iki nûrânî kanat sayılırlar.