Kitap:Kur'ân'dan İdrake Yansıyanlar
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُر۪يدُ ز۪ينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطاً"Sabah-akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sabret. Sakın dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerin onlardan başkasına kaymasın. Kalbini Bizi anmaktan gafil kıldığımız kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme." (Kehf sûresi, 18/28)
Kureyş'ten bazı ileri gelenler, Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem), ashab-ı kiramdan fakir olanları yanından kovmasını ve yanına gelip-gitme mevzuunda kendilerine bir hususiyet tanınmasını teklif etmişlerdi. İçtimaî yapının gereği, onların Müslüman olması ile çoklarının Müslüman olacağı düşünülebilirdi ama Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) daha bu konuda karara varmadan, semavî teyit imdada yetişti. Âyet, Nebi'ye tercihinde yardımcı oluyor ve Allah'ın rızasının esas olduğunu bir kere daha vurguluyor, kemmiyetin o kadar önemli olmadığını hatırlatarak peygamberin yanına belli şartlar koşarak gelmek isteyen insanların dünya peşinde ve gaflet içinde kimseler olduklarına dikkat çekiyordu. Zaten ayakta durmak için hiçbir kişiyi veya sistemi koltuk değneği olarak kullanmaya ihtiyacı olmayan İslâm, falan aristokratın, filan zenginin kendisine tâbi olmasıyla şeref ve itibar kazanacak, güçlenecek değildir. O, hep kendi dinamikleri ile var olmuştu ve olmaya da devam edecekti. O, yenilmez güç ve kuvvetini Allah'tan alıyordu. Bu itibarla da ona tutunan aziz, ondan kopan da zelil olmaya mahkûmdu ki, İslâm tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Devr-i Risaletpenâhîleri itibarıyla kendi kibir, zulüm ve inhiraflarına yenik düşüp de peygambere böyle bir teklif götüren Kureyş idi. Hz. Risaletmeab'ın huzurundan uzaklaştırılması istenenler de, Suheyb, Bilâl, Ammar ve Yasir (radıyallâhu anhüm) gibi fakir Müslümanlardı. Efendimiz bu fakir kimseleri yanından uzaklaştırırsa Kureyş olarak O'nun yanına gelebileceklerini söylüyorlardı.[1] Ne münasebetsiz bir şart, ne saygısızca bir teklifti...
Müslümanları hor görme ta Hz. Nuh döneminde başlamış ve onlara "erâzil"[2] denerek peygamber huzurundan uzaklaştırılmaları istenmişti.. istenmişti ama peygamber: وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَ "Doğrusu ben mü'minleri asla kovamam."[3] demişti. İnsanlığın İftihar Tablosu'nun da başka şekilde davranması düşünülemezdi. Düşünmedi ve: "Hamdolsun Allah'a ki, ümmetimden bir topluluğa karşı sabırlı olup onlarla beraber bulunmamı emredip, emrini gerçekleştirmeden canımı almadı.. hayat sizinle, ölüm de sizinle." diyerek bu beraberlikten duyduğu hazzı ifade ede ede Refîk-i A'lâ'ya yürüdü.