Fikir Çilesi
Tahmini okuma süresi: 5 dk.
477 defa okundu.

Kitap:Buhranlar Anaforunda İnsan (Çağ ve Nesil 2)



Bugün hemen herkes, geleceğin mamûreleri için formüller arayıp durmaktadır. Biz, mızrabımızı bir kere daha ızdıraplı gönüller hesabına vuracak ve "fikir çilesi!" deyip inleyeceğiz... Izdırapsız gönüllerde, zonklamayan şakaklarda, rahata alışmış ruhlarda yapılacak tembihin tesiri ne olursa olsun, bizler insanımızın gerçek manâda mutluluğa ermesini, fikir çilesiyle pişmiş şerha şerha sînelerin aydınlık düşüncelerine teslim olmada görmekteyiz.

Bütün varlığı, sabah-akşam ruhunda hallaç edip iplik iplik savuran, sonra da onu çeşitli kaneviçelerden geçirerek rengârenk gergefler hâline getirip teşhir eden bu muzdarip, fakat duru gönüller, durmadan arılar gibi dört bir yana seferler tertip edecek, rastladıkları çiçeklerin yapraklarına tahtlar kuracak ve onlara bal olma düşüncesini fısıldayacaklardır. Yerinde emekleyecek, yerinde kanatlanıp pervaz edecek; yüreğinde hep sancı, şakaklarında zonklama; uyuyamadığı haftalar, dinlenemediği aylar ve istirahat etme fırsatını bulamadığı yıllar, peşi peşine uçup gidecek de o bunların farkına bile varamayacaktır. Mevlânâ anlayışıyla hep bir pergel gibi kalacak: Bir yanıyla halkın içinde, diğer yanıyla da Hakk'la beraber... Her lahza, O'nun, önümüze serdiği eserleriyle coşacak, tekrar tekrar gerilip huzuruna varacak... Sonra da tadıp doyduğu o akıl almaz ruhanî zevkleriyle, halkın içine dönerek derin bir vazife şuuruyla kanatlanacaktır.

Günde birkaç defa düşünce mekiğini, yerle-gök arasında gezdiren ve her seferinde gönül atlasına yeni renk ve yeni buutlar kazandıran bu kutsiler ordusu sayesinde bizler, dimağlarımızda mihrap bağlamış küflü düşüncelerden sıyrılmaya muvaffak olur ve yosun tutmuş gönüllerimizi arındırarak insanlığımızı hatırlarız. Pencere ve kapıları sonsuza karşı dâima açık ve dâima onunla harman olan, kuşları dinleyip ağaçlarla inleyen; yıldızları okuyup denizlerle dertleşen; esen yelden, yağan yağmurdan, uçan kuştan, düşen yapraktan aldıkları ayrı ayrı mesajlarla gönüllerinde Hakk'la konuşan; "yol bu!" deyip süvarisini bulmuş bir küheylan gibi çatlayıncaya kadar koşan bu Hakk katının kutluları, halk içinde gam yükünü çeken birer hamal, onların ızdıraplarını sînelerinde yaşayan birer müşfik hekim; elemde lezzete, ızdırapta mutluluğa ermiş birer teslimiyet eridirler.

Başlangıcı ve sonu düşünülmeyecek kadar geniş şu mekân boşluğunda, şimşeklerin ışığı, yıldırımların gürültüsü, güneşin rengârenk cilveleri, havanın tatlılık ve güzelliği, aydınlık kollarıyla hep onların düşüncelerini sarar, bahar çiçekleriyle, yaz olgunlaşmış meyveleriyle onlara birer fikir sofrası olur. Duyup sezdiklerinde, tadıp bildiklerinde, güzeller güzelinden çizgiler görür ve O'ndan fısıltılarla ürperirler. Onların irfanlaşan fikir ufkunda, nizam kendine has diliyle bambaşka şeyler mırıldanır; ışık renklerle sarmaş dolaş olur, ruh bu bezme pervane kesilir. Zaman gelir, yıldızlar ayakları altında toz ve ayaklar altındaki tozlar da nebüloz olur.

Ebedleşen gönüllerinde, kurup yaşattıkları cennetlerden ötürü, ne aşk ve şevkleri söner ne de çektiklerinden dolayı geriye dönerler. Her sabah yeni bir ümit, yeni bir şevkle ufkumuzda güneşle beraber doğar ve bize ötelerden bir şeyler fısıldarlar.

Bugün topyekün dünya, hayatı güzellikleriyle kavramış ve bir mercan sabrı ve sessizliği içinde, ruhunda mayaladığı gerçeği her bucağı aşılama ateşiyle yanıp tutuşan bu kutlular kervanının yolunu gözlemektedir.

Bunlar makam ve mansıp, nam ve şeref sevdasına kapılmayacak; hep doğruluğun, emanetin, vazife şuuru, akıllılık ve iffetin timsali olarak kalacaklardır. Kusurlarını bilip nedametle kıvranacak, başkalarına karşı da Yaratıcı'nın tanıdığı müsamaha hakkını son sınırına kadar kullanacaklardır.

Servet yerine davâ ve düşünce şerefinin, menfaat yerine gerçeğin, lüzumsuz gösteriş yerine alçak gönüllülüğünün; şiddet, hiddet, öfke yerine yumuşaklık ve anlayışın koruyucusu olacak; istidat ve kabiliyetlerinin bütününü, evvelâ kendi dünyalarının, sonra da umum insanlığın gerçek hayata ermesi ve yükselmesi uğrunda seferber edeceklerdir. Yalan ve aldatmaya ruhlarında yer vermeyecek, bencillik ve gururdan, yılandan çiyandan kaçar gibi kaçacaklardır.

Önceden belirlenmiş yüksek ideâlleri ve mâkul mefkûreleri istikametinde şerefle ilerlerken, karşılarına çıkan engelleri, çelikleşmelerine vesile sayacak, darılmalara ve kırılmalara düşmeyeceklerdir.

Ve bir gün gelecek onların, nefis ve bencillikleri adına yokluğa erdikleri aynı noktada, yarınki nesillerin baharı alkışlayan coşkun nârâları duyulacaktır.



Sızıntı, Ağustos 1984, Cilt 6, Sayı 67